Beğenerek oynamamın yanı sıra üçlemenin en az sevdiğim oyunu oldu. Bunun temel sebebi bölgelerin eski oyunlara nazaran çok daha özensiz tasarlanmış oluşu. Serinin ilk oyununu böylesine sevmemin iki temel sebebinden biri sıkı savaş mekanikleri ise ikincisi de haritaların asla boş ve önemsiz hissettirecek yerler olmadan, dolu ve akılda kalıcı şekilde tasarlanmış olmaları idi. Oyunun yarısına kadar hızlı seyahat özelliği bile olmadan, sadece ezberinle yönünü bulduğun haritası o kadar akıllı bir incelikle hazırlanmıştı ki; hiçbir yer birbirine benzemiyor, keşfetmesi ve yön bulması çok keyifli bir dünya haline geliyordu. Oynadıktan yıllar sonra bile birçok dark souls bölgesinin çeşitli detaylarını ezberimden söyleyebilirken, daha yeni bitirmiş olmama karşın dark souls 3 bölgeleri hakkında aklımda kalan neredeyse hiçbir büyük detay yok. Boş ve önemsiz alanlarla dolu, oldukça lineer ve kolayca unutulabilir bir dünyası var bu oyunun. Savaşlar ise eskisi kadar sağlam, sadece artık daha hızlı, daha akıcı. Grafikler de aynı modernleşmeden nasibini almışlar fakat yeni nesil konsollarda 4k güncellemesi olmadığından biraz hayal kırıklığı yaratıyor. Genel anlamda dark souls üçlemesi için 1>2>3 gibi bir sıralama oluştu benim için.

Benim yaşlarımda olanlar muhakkak çocukluğunda Diablo ismini en az bir kere duymuştur. İsmini duymak ne söz, yaşça büyüklerimizden beylik beylik Diablo ve Blizzard övgüleri ile gözümüz en az bir kere boyanmıştır. Diablo için anasını kesenler mi dersiniz, Blizzarddan babası çıksa yiyecek olanlar mı neleer neler. Çocukluğumda bir pc sahibi olmadığım ve tüm oyunlarımı zavallı modchipli eski bir PS2 ile oynadığım için resmen koca bir çocukluk bu laflar yüzünde Diablonun hayalini kurmakla geçti(oysa baya şanslıymışım) Eee neymiş bu Diablo denen oyun. Diablo tüm oyun boyunca koridorlardan koridorlara dolanıp durduğunuz, oldukları yerde duran mobları kesip biçtiğiniz, karşılığında ise daha güçlü silah ve ekipman topladığınız akılsız bir loot oyunu. Hikayesi ise... ne yalan söyleyeyim beş bölümden oluşan oyunun ilk üç parçasını oynadım. Hikaye namına duyacağınız tek şey: Kahramanımız yeni bir bölgeye gider, köyün ağası size köye musallat olmuş kötülüğü anlatır, siz de bölümün sonunda büyük kötüyü yenersiniz ve bir sonraki bölgeye geçilir. Oyunda anlatılanlar büyük oranda bundan ibaret, Ha Diablo sıkıcı bir oyun mudur derseniz aslında pek sayılmaz, oyun döngüsü öyle bir ince ayar çekilerek hazırlanmış ki, tam sıkılıp bunalacağınız anda size yeni ve daha güçlü ekipmanlar verip bir sonraki objektife yönlendiriyor, bu sayede bayılmasanız da bir parça bağımlısı haline getirmeyi başarıyor. Müzikler ve atmosferini de başarılı buldum, ayrıca pre-rendered ara sahneler de fevkaladeler. Diyeceğim odur ki Diablo sizin için o hayallerinizi kurduğunuz büyük RPG başyapıtı olmayabilir, aksine büyük hayal kırıklıkları yaşatabilir, fakat aradığınız basit bir looter aksiyon oyunu ise deneyebilirsiniz.