Uzun zamandır aradığım platform oyunu işte bu diyebilirim. müzikleri, retro 8-bit grafiklere yaklaşım tarzı, level design'ı... Kısacası çocukluğu 90'larda geçmiş nes ve snes gibi konsollarla büyümüş, hala megaman kalitesini unutamamış oyuncular için kaçmaz.

1996

Neredeyse kendimi bildim bileli Quake zaten hayatımda vardı. İlk oynamamın üzerinden geçen neredeyse 20 yıl sonra adam akıllı hikaye modunu oynayıp bitirmeye karar verdim ve iyi de yaptım. Dönemi için oldukça yenilikçi ve oyun dizaynına yaklaşımı açısından öncü bir oyun.

Chasm the rift, oyunun sunduğu elementleri parça parça değerlendirdiğimde fena olmayan bir deneyim sunuyor. Çıktığı yıla göre şaşırılacak derecede kaliteli 3d yüz animasyonlarına sahip, düşmanların uzuvlarının kopması ve yaşadıkları farklı duruma göre farklı aksiyonlar almaları, kapı arasına sıkışan düşmanların parçalanmaları vs vs derken bir çok case spesifik olarak düşünülmüş ve oyuna eklenmiş.
Yeni nesil oyuncular için oyun biraz fazla old school kaçabilir. Dar koridorlarda çatışmaya girmek insanı yorabiliyor, bu dizaynın bir diğer dezavantajı ise çatışmaların stratejik unsurlarını ortadan kaldırması ve çatışma olayını tamamen reflekse veya ezbere dayalı bir sisteme dönüştürmesi diyebilirim. Eski nesil oyuncular için quick save/load olayı alışılageldik iken yeni oyuncular için alışılması zor bir durum olabiliyor.
Retrofili değilseniz yada milenyum bebesiyseniz bu oyunu sevmenin imkanı yok. 90'lar başı 80'ler sonu oyuncular için quake yanı güzel bir alternatif.

God of war'ın bu kadar overhyped olmasına anlam veremiyorum. oyun dizaynında kullandığı bir çok unsuru farklı farklı oyunlarda defalarca kez deneyimledik. Kesinlikle iyi bir oyun ama kesinlikle abartılacak bir oyun değil.

Bu oyun beni gerçekten fazlasıyla şaşırtıyor. Bu kadar güzel görünüp bu kadar kötü olabilmek için ekstra çaba harcamak gerekiyor. Bir kere çok ciddi optimizasyon problemleri var. oyun içinde ve sahne geçişlerinde donmalar, takılmalar sıklıkla yaşanıyor. Bazı spesifik noktalarda oyun çok kolay expoitlenip çökertilebiliyor. Test süreci nasıl geçti bilmiyorum ama oyun şu haliyle hala beta aşamasında gibi hissettiriyor. combat ve grind çok keyifsiz, skill sistemi çok dengesiz, hele hele boss savaşları evlerden ırak olsun. Soulslike soslu Metroidvania yerine dümdüz platform aksiyon oyunu olsaydı şu anki halinden eminim daha derli toplu olurdu. Ortalama 10 saat sürüyormuş ben 3 saat oynayabildim. Geri kalan 7 saatini merak etmiyorum. Olan şahane görsel konseptine oldu. Yazık.

(bu eleştiri oyunun PlayStation 2 versiyonu baz alınarak yazılmıştır)

Max Payne ve benzeri oyunlar için ideal platform genelde konsollardır hele de çıktığı döneme bakarsak oyunun Ps2 ye portlanmaması işten bile değil. İşte sorun tam da burda başlıyor çünküüü oyun dizaynı tamamen PC platformu için tasarlanmış. Bir kere analog kontroller problemli, auto aim almadan düşmana odaklanıp ateş etmek ızdırap gibi bir şey, auto aim açınca da combat keyifli olmuyor. Özellikle Max'in bakışını çok gereksiz noktalarda auto center etmesi combat esnasında saç baş yoldurabiliyor. Aim çok problemli olsa da konsola göre kontrol şeması nispeten fena değil, tuş yerleşimleri iyi ayarlanmış denebilir. Bunlar dışında elbette düşmanlar ve Npc'ler PC'ye göre daha aptal gibi geldiler. Sanki PC versiyonundaki kadar tehditkar değiller. Bu noktada kotrollere bağlı olarak zorluğu scale etmiş olabilirler. Bunların hepsi bir şekilde göz ardı edilebilir olsa da oyunun büyük ve affedilmez bir sorunu var, kayıt sistemi berbat.Tabi bunun en temel sebebi döneminin Ps2 konsolunun teknik kısıtlamalarından kaynaklıdır ama Klasik PC Max Payne raconunda olan her combat denemesinden sonra save/load edememek insanı bir tık afallatabiliyor. Belki daha sık autosave alınarak bu problemin önüne geçilebilirdi ama oyunda autosave de yok. Bölümlerin başında ve ortasında birer kere kayıt alıyor sadece. Bazen o bile olmuyor. Ufak bir hatadan dolayı ölürsen hooop bölümün en başına ki Max Payne'i daha önce oynayanlar bilir, bu oyunda Max'in canına kıymak inanılmaz kolay, özellikle oyunun son bölümlerindeki tuzaklı bölgelerde. E üstüne bir de uzun yükleme süreleri eklenince kafayı duvarlara vurmamak elde değil. Bunları saymazsak grafikler bir tık downgrade yemiş gibi onun dışında sesler her şey olduğu gibi duruyor. İlk defa oynayacaklar için PC versiyonunu tavsiye ediyorum. Ha, farklı konsollarda nasılmış acaba? gibi kafanızda soru işareti yoksa pek de bu versiyona girmenizi tavsiye etmem.

Türe kattığı unsurlar kesinlikle göz ardı edilmemesi gereken bir oyun. Fakat bütüne baktığımda bu oyun olmamış arkadaş. Oyunda ilerlemek sıkıcı, combat sıkıcı, bosslar sıkıcı. Başarılı olma potansiyeli olan bir grubun debut albümü olarak düşünmek oyunu bir nebze tolere edilebilir hale getiriyor. Belki 2024'te tekrar geri dönüp bu işkenceye devam edebilirim.

Dipnot: nasıl ve ne ile oynayacağınızı bilirseniz bu oyun kesinlikle zor değil zaten benim serzenişim oyunun zorluğuyla ya da oynamayı becerememekle alakalı değil. Oyunda güç dengesi diye bir şey yok. Örneğin, Zweihander oyunun dengesini komple bozacak kadar op bir silah, zaten bir kere bu silahla ilerleyince başka silaha ihtiyaç kalmıyor, işin daha da kötüsü oynaması keyifli de değil. 30-40 saat boyunca heavy axe'dan bozma silahı milletin kafasına savur babam savur savur babam savur. Stratejik hiç bir aksiyon yok zaten bir süre sonra level'i yüksek arenalara girince düşmanlarla savaşmak, başka silah denemeye kalktığında kürdanla adam öldürmeye çalışmak gibi oluyor. Üstüne tepki hızının yavaşlığı, sürekli düşmanları tanklayarak ilerlemek de eklenince ufak tefek problemler bile bütününde düzgün çalışmayan bir sistem olunca göze batmaya başlıyor. Sağlık olsun.

Dipnot 2: milletin sağda solda bas bas bağırdığı o "keşif hissi" var ya o işte bok gibi.

Şu ana kadar oynadığım en iyi remake oyundu. Gameboydaki efsaneyi alıp modern zamanda bir başyapıt olacak şekilde, orijinaline birebir sadık kalarak tekrar yorumlamışlar. Orjinal versiyonda olduğu gibi yine yer yer kriptikleşen durumlar elbette oluyor. Eğer dikkatli bir oyuncu değilseniz sık sık rehbere başvurmak zorunda kalabilirsiniz. Gameboy grafikleri oldukça stilize bir şekilde yeniden tasarlanmış, eski oyundan hatırladığımız karakterleri yeniden ziyaret etmek oldukça heyecan vericiydi hakeza müzikler için de aynı şeyi söyleyebilirim. Gameboy versiyonundaki kontrol zorlukları yerini tertemiz bir oynanışa bırakmış, kontroller o kadar pratik ve güzel ayarlanmış ki oyun akıyor. Zorluk seviyesi olarak orta düzeyde. dikkatli bir oyuncuysanız kolay kolay gameover ekranını görmeyeceğinizi tahmin ediyorum. Ben şahsen bir kere bile görmedim. Kısacası links awakening'de iyi olan her şey olduğu gibi duruyor bunun üstüne daha modern bir oyun ve ekstra yeni özellikler eklenmiş şekilde. Benim tavsiyem önce 93 çıkışlı versiyonunu oynayın, zaten switch sahibiyseniz ücretsiz ve kolay bir şekilde oynayabilirsiniz. Onu iyice sindirdikten sonra bir de bu versiyonuna bakın emin olun oyun keyfiniz kat be kat artacaktır.

Başyapıt. Konseptinden sanat yaklaşımına müziklerinden atmosferine tek kelimeyle başyapıt.

Maksimum bir, bir buçuk saat süren keyifli bir gameboy oyunu. Günümüz şartlarında değerlendirmek elbette adil olmaz ama çıktığı zamanın çok ilerisinde, yenilikçi bir yaklaşıma sahip.

Çıktığı dönem ve konsol için akıl almaz düzeyde iyi bir oyun. Famicom platformunda bu kadar çeşitli oynayış zenginliğine ve çeşitli mekaniğe sahip olmak bir de üstüne famicom standartlarının çok çok üstünde stilize görsellere sahip olmak inanılır gibi değil. Üstüne üç buçuk, dört saate yakın oynayış süresi de eklenince ortaya bir başyapıt çıkıyor. Şu an günümüzde bile oynanabilirliği oldukça yüksek.

Ufak yaşlarda oynadığım nostaljik oyunlardan biri. Kesinlikle bitirme gayesi olmadan ara ara oynanınca keyifli olan oyunlardan. 25 yıl sonra ilk defa adam akıllı üstüne düşerek bitirdim ama çok da elzem değil. oynayın, kefinize bakın sonra da unutun gitsin.

Famicom standartlarının üstünde bir oyun. ara sahneler güzel, içinde bulunduğu nesile göre güzel sayılabilecek bir hikayesi var, oynayış keyifli, combat mekanikleri keyifli sonlara doğru bokunu çıkaracak düzeyde zorlaşıyor ama onun dışında genel zorluğu orta ile zor arasında gidip geliyor. 4/4 lük famicom-nes oyunu işte. Oynayın.

Başyapıt. Keşke unutsam ve tekrar oynasam dediğim nadir deneyimlerden biriydi. Sanat yaklaşımından müziklerine, karakterlerinden, grafik tarzına kadar her şeyiyle zamansız bir klasik. Neresini öveceğimi, nasıl öveceğimi gerçekten bilemiyorum. En ufak ayrıntılarda bile gerek felsefik gerekse mizahi açıdan dolu dolu bir metin yazımı söz konusu.
Bu kadar övmeyi bir kenara bırakırsak aslında temelinde klasik bir jrpg oyununun üstüne giydirilmiş arkadaşlık ve klişe bir kahramanlık hikayesi barındırıyor earthbound. Olay akışını takip etmeyen biri için undertale gibi bir etki yaratması zaten fazlasıyla olası. Bu şekilde oynandığında combata gir, level atladan daha fazlasını zaten vaadetmiyor. Asıl oyunun keyfi, mekanları tanımaktan ve oralarda vakit geçirmekten geçiyor. Girdiğimiz her mekan farklı hikayeler ve farklı konseptler barındırıyor bunlara dikkat edilmezse ayrıntıların gözden kaçması çok olası. zombilerle ve hayaletlerle dolu bir kasaba, canavara dönüşmüş bir sirk çadırı, bütün kasabayı maviye boyamaya çalışan bir tarikat, sokak çetelerinin kol gezdiği ve halkın artık illallah ettiği punklarla dolu bir şehir ve daha nicesi. Kısacası oyun dolu dolu. Hikayenin klişe olması önemli değil, hatta hikayenin başı ve sonu da değil. earthbound'da asıl önemli olan yolculuğun kendisi. Bir macerada olmak ve bu yolculuktan keyif almak. Grafik tarzına değinirsek, piksel art stilinin bir sanat yaklaşımı olmadığı, bir zorunluluk olduğu dönemler için oldukça güzel görünüyor. Renk paletleri mekanlara göre çok tutarlı. her mekan renkleriyle ve assetleriyle kendisi hakkında fikir veriyor. Bu konuda kesinlikle kolaycılığa kaçılıp kopyala yapıştır yapılmamış. Bu, dönemin şartları için belki kabul edilebilecek bir durum olabilirdi ama earthbound bundan uzak durmuş. Aynı şey müzikler için de söylenebilir. Her mekan kendine ait bölgenin kimliğini anlatan soundtrack'e sahip. Oyun o alanı keşfetmeniz için elinden geleni yapıyor. Eksi bulup puan da kırmak istemeyeceğim tek noktası envanter sistemi diyebilirim. Fazladan yanımızda bulunan eşyalar için sürekli kargo çağırmak, kargoya verilecek eşyaların çok sınırlı olması, bu eşyaları organize etmenin pratik olmayışı zaman zaman insanı sıkıyor. İşi bittikten sonra atılamayan key itemler hem fazladan yer kaplıyor hem de sayıları artınca organizasyon problemi yaşatıyor. Para ihtiyacı için babamızın hesabımıza para yatırışı hoş bir detay ama zırt pırt para için ATM aramak, kart takmak, tutar belirlemek, çekmek... İlk seferde keyifli geliyor da yüzüncü seferden sonra şu kısımları hızlıca geçsek mi dedirtiyor. Dediğim gibi çok majör problemler değil aslında ama işte defalarca defalarca yapınca komik ve esprili tarafı kayboluyor.
Combat için klasik jrpg demiştim. Burda yapımcı akıllıca davranıp random encounter tercih etmemiş. Sıkıcı combat ekranına girmeden savaştan kaçmayı tercih edebilmek büyük bir lütuf, hele ki çıktığı dönemlerde final fantasy'ler, shin megami tenseiler random encounterlarıyla ortada fink atarken. Encounter'ın bir güzel yanı da level'ımız yeterli düzeydeyse hiç combat ekranına girmeden savaşı otomatik kazanabiliyoruz. Bu grind yapmak için cidden güzel ve pratik bir olay. Keşke combatta gösterdikleri bu hassasiyeti envanter sisteminde de gösterselermiş. Neyse sağlık olsun. Combattan devam edersek, ulan arkadaş insaftır, yazık günahtır oyunun ilerleyen kısımlarında onlar nasıl bosslardır! Öyle kazık savaşlar var ki insanda saç bırakmaz. Çoğu zaman öyle çaresiz kaldım ki bölgeye girdiğime pişman olup önceki bölgelerde saatlerce takılmak zorunda kaldım. Level scaling yok ama iki bölge arasındaki güç dengesi ciddi fark edebiliyor. Oyun patır kütür rush yapmaya müsait değil. Düşmanların kritik noktalarını bilmek, zayıflıklarını öğrenmek ve buna göre taktik kurmak gerekiyor. Bazı savaşlar puzzle gibi çözümleme gerektiriyor. Bu noktada rehberlerden faydalanmak gerekiyor. Bol bol rehber kullanın. İtemler için, boss savaşları için, bölgeleri tanımak için... Hazır lafı da geçmişken oyun haritası muhabbetine geri dönersek kriptikleşen ve oyunu softlocklayan herhangi bir durumla karşılaşmadım ben. ha oyun içinde yerine getirmeniz gereken ve alanlarda ilerlemenizi sağlayan görevler elbette var ama oyun bunu bir gösterge, veya harita işareti olarak belirtmiyor. Yada -işte bu görevi aldın- gibi bir ibare yok. Neyi yapacağını, nereye gideceğini kendin takip etmelisin. Belki bu noktada oyun biraz kilitlenebilir diyeceğim de çevredeki npc'lerle vesaire konuşunca olaylar çözülüyor.
Sonuç olarak eksileri dönemine göre eksi bile sayılamayacak artılarıysa günümüz oyunlarına taş çıkaracak bir oyun. Ortalama 20-25 saat arası güzel bir hikaye deneyimlemek isterseniz kaçırmayın.