PS1-PS2 dönemine yetişememeden dolayı, kaçırdığım pek çok büyük isimden biriydi Silent Hill. Nihayet, yıllardır aklımda olan bu seriye de giriş yapabildim. Ve bu oldukça da güzel bir giriş oldu.

Harika ses dizaynı, harita görselliğini dinamik ve tutarlı bir şekilde değiştiren muazzam atmosfer, çözmesi hiç de fena olmayan bulmacalar ile oynaması gerici ve eğlenceliydi. Takdiri hak ediyor.

Tabi, özellikle tank kontrolleri sağolsun; oyunu oynaması tek döktürdü. Teknolojinin canı sağolsun, özellikle de save state'in. Ayriyeten 2. oyunun övgülerini düşününce bundan da bir sürpriz beklesem de, maalesef hikayeden kayda değer bir şeyler çıkaramadım. Arka planda ilgi çekici bir şeyler var gibi sanki, ama oyunda olmadığı kesin.

Neyse, siftahı yaptık sonunda. Bakalım daha neler göreceğiz.

Dancing on the ashes of the world,
I behold the stars.
Heavy gale is blowing to my face,
Rising up the dust...
Barren lands are desperate to blossom,
Dark stars strive to shine;
Still remember blue ocean,

In this dying world...

"This is the story of a man named Stanley.

Stanley work in a company in a big building, where he was employee, number: 427. Employee 427's job was simple; he sat at his desk in Room: 427 and he pushed buttons on the keyboard. Orders came to him through the monitor at his desk; telling him what buttons to push, how long the push them and in what order. This is what employee 427 did every day of every month of every year. And although others might have considered it soul-winning, Stanley relished every moment that the orders came in. As though he have been made exactly for this job. And Stanley... was happy.

And then one day, something very peculiar happened. Something that would forever change Stanley. Something he would never quite forget. He had been at his desk for nearly an hour, when he realized that not single order had arrived on the monitor for him to follow. No one had showed up to given him instructions, call a meeting or even say: "Hi." Never in all his years of the company had this happened; this complete isolation.
Something was very clearly wrong. Shocked, frozen solid Stanley found himself unable to move for the longest time. But as he came to his wits and regained his senses, he got from his desk and stepped out of his office."

Yine geçen yazdığım komşum ile oynadığımız pek çok oyun arasında aklımda kalan birkaç oyundan biri. Tıpkı Ben 10 gibi, Wall-E'yi de ayıla bayıla izlememin ardından sırf onun "oyunu" diye, köpek gibi merak ediyordum. Bunu da az oynamadık.

Sahi bir ara, o günlerde hatırladığım oyunları bi' tekrar ziyaret etme hayalim var, bakalım. O neşeli zamanlarımızı çok özledim, Baran :')

Komşum olan arkadaşlarımın evinde bu oyunu az oynamamıştım cidden. Bazen sırf bu oyun için, utana utana onların evine gitmek isterdim.

Oyun berbattı berbat olmasına da, o günler... ah, o günler çok güzeldi.

2002

Dikkat ettiyseniz review'larımın hepsi, bir kaç gözden kaçan unsur harici çıkış tarihlerine göre baştan sonra sıralı şekilde gidiyordu ama bunu unutmuşum maalesef. Geri 2000'lere dönerek sırayı bozduk ama zaten oynayıp da anlatacağım başka bir oyun olmadığı için, söyleyeyim: kronolojik sıram, bu oyundan sonra hakkın rahmetine kavuşmuştur, bilginize.

Şimdi oyuna dönelim: Bölüm ve görev dizaynlarındaki çeşitlilik, sunum ve o dönemi güzel yansıtan dünyası haricinde, hala insanların bu hikayede abartılacak ne gördüğünü anlamadığım ve odun gibi odun mekaniklerin üzerine kasıntı bir health ve save mantığına sahip, uğraştırıcı bir oyun.

Bu eleştirim sevgimden bağımsızdır yine. Mafia'yı sevsem de, sadece dürüst de olalım istiyorum; başka derdim yok hani.

Malenia güzel savaştı bence, ya.

1 Armless Light-Edgy Boi,
1 Omega Airfryer Veteran,
1 Grown-up Bill Clinton Kid,

Oh, and 1 Hard-Edgy Adult who lost his picnic chair.

Seneyi açtığım oyun. Hızlı oynanışı ile dövüş mekaniklerinin gelişimi sayesinde savaşmak güzel olsa da, platforming'teki bazı belli başlı can sıkıcı ve genellikle kontrolleri algılamakta yaşanan bir takım sorunlar nedeniyle kusursuz diyemem pek. Ki ben oynadığım oyunların çoğunda hep parkurları, savaşmaya tercih etmişimdir :/

Hikaye... Bazı bir kaç güzel diyalog dışında önemsenebilecek bir şey değil. Boss savaşları için... "Meh" denebilir. Ama görsel olarak da maşallahı olan bir oyunmuş, böylesine bir oyun için gereksiz derecede hem de.

Kötü değil kesinlikle. Konsepti sevenler dışında çok bir çekiciliği yok sadece.

Yüce Allah'ım, sırf üniversite sınavına hazırlanan kardeşime yardımcı olayım derken ben bu yollara nasıl düştüm; sen affeyle, kurtar beni bu illetten Yarabbim.

İlk oyunun artılarını daha da büyüten ve özellikle yepisyeni savaş sistemi ve boss'lar ile daha da büyük artıları beraberinde getiren, harika bir oyun. Parmak öpüp sallayacak derecede güzel bir iş. Üzerine ekleme yapabileceğim cidden başka hiçbir şey bulamadım.

Fakat, ilk oyunun bir diğer sıkıntısı da benim için halen devam etmekte: yine beklemediğim kadar kısa. Metroidvania yapısı bu sefer çok daha ön planda olduğu için, bunun oynanış süresine bolca yansıyacağını düşünmüştüm ama oyun 15 saatte falan bitti. Tadına varamadan sildim yine.

Fakat, çok büyük dert değil. Oyunun harikalığından çok bir şey götürmüyor. Götürmesi de çok zor.

RE serisinin Remake'ler ile hala coştuğu tarihlerdeyken, çokça methedilen 2. oyun ile sonunda bu seriye giriş yapma hayalimi gerçekleştirmiş oldum. Darısı 4. oyunun başına artık.

Ağır ama sağlam oynanış, sağlam harita ve bölüm dizaynı, güzel bulmacalar ve her ne kadar sonlara doğru baya script şekilde davransa da gerilimi güzel arttıran Mr.X sayesinde epey keyifli bir oyun olmuş RE2 Remake.

Tabi, muhtemelen orijinal oyunun sığlığındaki hikayesi, bazı kasıntı boss savaşları ve en büyük günahı olan, çift karakter şartı ile oyunun asıl sonunu görememe gibi nedenler yüzünden favorilerimden biri olmaktan koşar adım uzaklaştı. Yazık da oldu, açıkçası :/

Neyse, can sağlığı artık. Gene de güzel oyun.

Oyunun başlığına aldanmayın, aslında ikiden fazla kez ölüyorsunuz. (HAH, çalıntı yorum ^_^)