Anlamadım.

Küçükken ekrana bön bön baktığım zamanlardan beri ilk defa, İngilizcem bir oyunu anlamaya yetmedi. O yüzden oyunu silmedim; sırf bir kez daha oynayıp, hikayeyi çözmek için.

"Completed" dememe rağmen puan vermiyorum o yüzden. Oyun, epey hoş ses efektleri ve görselliği ile sunuyor çünkü hikayeyi. Oyunu ne zaman anlayabilirsem o zaman veririm, artık.

Her bir aile üyesinin başından geçenleri farklı farklı, oldukça doğal ve en güzeli "tanıdık" gelen bazı hisleri oyuncuya verebilecek şekilde oluşturulmuş oynanış mekanikler ile sunan, tam anlamıyla "kısa ve öz" tanımının hakkını veren türden bir eser.

Hikayesine, öyle salya sümük ağlayacak kadar bağlanamadıysam da yine de anlatımı, mekaniklerin kurguya yedirilişi sayesinde çok başarılı. Bir de bağlanabilseydim, daha da fazla verebilirdim ama olsun.

Gerçekten çok başarılı. Bir kere de olsa bakılmalı.

2017

So so fast, the sailing ships...
The outer rim, the innocence...
The lovely air,
The wind it breathes,
It comes...

When do you follow, where do you lead?
With a flood, clean hands, a fire to feed;
Like the signs of the cosmic,
The crush of the eyes,
It's just better in blood, like the surest old sun...

Açıkçası sözde bir kaç saatte biten bu metroidvania'da, beklenmedik şekilde eski NES zorluğunu güzel güzel iliklerimde hissedince sinir katsayım epey bir arttı bazı yerlerde. Rage geliyorum demez.

Hele ki son boss'a nasıl ulaşacağımı çözemedim diye, oluk oluk bir güzel sövecektim ki... buldum sonra :)

Onun haricinde çok güzel bir yeniden yapım. Görsel dizayn ve teknik özellikler açısından tabi. Yoksa oyunun kendisinin öyle çok çok büyük bir albenisi yok. Ama yine de, sadece görsel yenilenmesi için bile denenebilir. Ki arada çok tatlı müzikleri de promosyonun yanında ekstra.

Arkadaş, her seferinde benim biricik beyhudar köyüm Kortakal Pabuğu'nu, işte "şurayı biraz adam edeyim, bari millet rahat rahat yaşasın" diye varımı yoğumu satarak geliştiriyorum ve yine HER SEFERİNDE ters tepince, işin sonu Kibar Feyzo'daki gibi köy halkını meydanda falaka çekerek azarlamak istemem ile bitiyor.

Çok gerçekçi... çok realistik...

Cyberpunk distopyası atmosferini fena vermeyen ama hikaye anlamında amaçsız, savaş mekanikleri ile iyi kötü bir keyfi olan, genel anlamda idare eder bir Indie.

Puana da aslen 3.25 civarı bir şey verirdim, eğer imkanım olsaydı. Hani çok iyi değil ama potansiyeli var vs. diye. Bazen küsuratlar önemli olabiliyo- AMAAAN, FUCK IT; zaten puan vermesini beceremiyorum.

Kendinizi yılan yaptığınız oyun. O kadar.

Kontrollerin kanser olması da o nedenle, sanırım.

Our doom,
...is ordained by fate...
We can't avoid, and can not escape...

Creator, forgive us,
...forgatten you was...
And you never will ever light our path...

Cursed be the Lady,
Seeking protection in green...
Cursed be the Vessel,
Who was chained in the dark...

Cursed be the Monarch,
Foolished by Abyss and gone...
Dooming his Kingdom,
To the Eternal Void...

2017

Gene arka planımda bol bol kullandığım atlı görsellik ve iç ısıtan anlatım ama özünde çok çok sade bir yürüme simülasyonu. Sandığım kadar kendine bağlamadı beni, o yüzden. Hani, tamam düşük bütçe; anlıyorum da oyun zaten çok kısa, basit de olsa farklı bir veya birkaç mekanik eklemek çok da zor olmamalı.

Neyse... Hadi hadi, yumdum gözümü, hadi geç içeri, geç.

İşverenimizin talepleri üzerine mekana girip, aynasızlara yakalanmadan etraftaki her izi ortadan kaldırmaya çalıştığımız, güzel bölüm dizaynları ve sade ama düşündüren oynanışı ile birlikte keyif veren bir oyun.

Mekanikler en azından fazladan 1-2 defa gelişse idi, belki biraz daha puan verebilirdim ama onun yerine, tatlı görselliği ile yetinmek zorunda kaldığım için veremedim. Neyse, sağlık ola.

Sönük neon ışıklarını andıran büyük-küçük cisimlerle dolu, fena olmayan bir Indie. Fakat açıkçası bitireli çok olmamasına rağmen, oyun aklımdan hemen silinmiş ve bunları yazmadan önce bir kaç video izleyince falan anca geldi aklıma bir şeyler.

Yine de değişik dünyası ile atmosferi ve sade ama yine de fena olmayan dövüş sistemi sayesinde bir şekilde başında tuttuğunu hatırlıyorum. Ayrıca hala masaüstü arka planım olarak kullandığım harika görsellik de cabası.

Oynadığım çoğu Souls oyununda hep ortaya karışık karakterler yapmaya çalışırım genelde ve oynadıklarım arasında, en çok hoşuma giden hala bu 3. oyundakiydi nedense. Irithyll Sword + Pyromancer + Exile seti ile, hem ateşi hem de buzu kullanabilen harika bir tank yaratmıştım. Çok güzel, çok da zevkliydi.

Zaten oyun hakkında artık söylenmeyen övgü kalmadı ama bunlara ek olarak, ilk oyunun barındırdığı detayları çok ama çok güzel bir şekilde devam ettirerek, lore'u harika yerlere götüren bir oyun olduğunu düşünüyorum. O konuda cidden takdire şayan bir ustalık görüyorum bu oyunda.

Ah... Yanarım yanarım, ilk ateşi bile yakarım ama hala DLC'leri oynayamadım ya, en çok ona yanarım.

Küçükken Oyun "bilmem ne" sitesinde oynadığım ve mantığı tıpkı bunun gibi olan, çok sevdiğim bir samuray oyunu vardı. Onun kafasıyla giriştim biraz ama o zamanki kadar eğlenceli gelmedi be. Galiba, cidden büyümüşüm :(

Oyun yine, taş çatlasa 1 saate bitiyor bu arada. Son boss'ta sıkılıp bıraktığım için puanım yok. Ha, bitirsem ne puan verirdim, hiç bilmiyorum.

Browser oyunu tadında bir iş gibiydi, bu da. O yüzden, birkaç dakika bakıp çıkmak yeterli gelmişti bana.

Ama ninja çok tatlı gözüküyor ^^