Güzel sunulan bir evren ama ana hikayedeki karakterlerin bir çoğu, her ne kadar anlatıma iyi kötü bir çaba harcandığını düşünsem de yine de sönük. Beklediğim etkiyi alamadım o yüzden.

Gunplay, bir yerden sonra sıkıyor. Farklılık yaratmak için çift silah muhabbetini denemişler ama bu kullanışlılıktan ziyade, ara sıra köstek bile oluyor. O kadar ki, çift elle Sniper kullanma imkanı veren tek oyun bu olabilir. Neyse ki bölüm ve görev tasarımları çeşitliydi de, bu saydığım eksilere rağmen aşağı yukarı zevk alarak oynadım. Öyle ki, gunplay'in basitliğini vs. de unuttum gitti çoğu zaman. Hatta, hiç düşünmezdim ama gizlilik bile yapılabiliyor aslında.

Teknik açıdan güzel bir görsellik, iyi optimizasyon ve fena olmayan müzikler de birleşince, baştaki eksilere rağmen bu puanı kapıyor benden. Bakalım, New Colossus nasıl olacak.

Twitter'da bununla ilgili uzuncana bir eleştiri yazarken "Mobil oyuna benziyor" yorumunu yaptıktan çok kısa bir süre sonra araştırınca, harbiden Google Play'de 40 liraya satıldığını öğrendiğim oyun. PC'de, elimdeki kartları satıp 4 TL'ye aldığımı düşününce... wow.

Genel anlamda başarısız bir Soulslike. Kendince 1-2 artısı var ama asıl önemli noktalarda sınıfta kalmış. Gene de öyle aşırı oynanmayacak, cinnet geçirtecek bir iş de değil. Boş bulunan bir anda, çok fazla şey beklemeden denenebilir.

Bir dönem YouTube'daki yorumcuların favori backround videosu idi bu oyun. O yüzden biliyorum, aranızdan bazıları artık oyunu oynamış kadar oldunuz.

Neyse, fena olmayan bir 3 saatti.

Seconds march into the past,
The moments pass...
And just like that, they're gone...

The river always finds the sea,
So helplessly...
Like you find me,

We are... paper boats floating on a stream,
And it would seem...
We'll never be apart,

I will always find you,
Like it's written in the staaars...
You can run, but you can't hideee...
Tryyy...

1 saatte falan biten, çok basit ve öylesine bir oyun deneyimi. Tatlı bir zaman geçirtir sizlere, o kadar.

Puana da çok aldanmayın o yüzden. Aslında böyle yapımlara puan vermemek en iyisi gibi geliyor bana ama neyse'm.

Seriyle aram zerre yoktu. O yüzden ilk açtığımda heyecanlanmıştım "Hadi bakalım, bu seriye de giriyoruz" diye ama çoğu zaman ne yaşandığını anlamadan bitirdim oyunu. Garipti.

Oyunun tüm rutini: "canavar kes, daha güçlü item al, daha da güçlü canavar kes, daha daha güçlü item al" şeklindeydi. Bildiğim ve işe yarayan tek şey oydu, ben de bunu yaptım. Bazen elimdekinden güçlü bir item'ı uzun süre elde edemeyince epey sıkıyordu tabi.

Arada bir, çok kaliteli sinematikler izletmesi ve Erik Ekholm - When All Lights Go Out adlı güzel parça ile yer yer ilgimi çekti tabi. Ama hepsi buydu ve bu... beklediğim şey değildi pek.

Yani oyunun iyi olmadığı kesin de, cidden oyuna bu kadar nefret beslenildiğini bilmezdim. Bence gayet sade bir Spider Man oyunuydu. "Ne bekliyordunuz ki?" diye şaşırmıştım o yüzden, ilk yorumlara baktığımda.

Ha, çocukken Spider Man oyunları ile büyümediğim için bu kadar sakinimdir belki de, bilmiyorum. Yine de o kadar kötü değildi sanki be. Bir ara tekrar bakıp, hafıza tazeleyeyim.

Küçükken "Minecraft 2" diyorduk ya şu oyuna, daha da başka bir şey demiyorum. Al elini, şaplat suratına; sesiyle ben sağır olayım. Öyle bir utanç.

Ben beğendim baya. Hatta şu zamana kadar oynadıklarımın en iyisi bile diyebilirim. Cidden helal olsun, baya güzel bir iş çıkarmışlar cidden. Çok iyi bir oyu- aman pardon; çok iyi bir demoydu.

Artık aradan 9 yıl geçti gerçi ama bir gün tam oyunu da oynayacağız, nasip olursa.

Tamam, buldum. Benim dip noktam burası.

"Ubi lanetinin" ilk halkası mıdır, bilmem ama çok büyük bir halkası olduğu kesin.

Sevin Kpacey & "Press F to pay respects."

Hayatımda oynadığım sayılı strateji oyunundan biri. Strateji türüne hiç kafası basmayan biri olarak, oyunun basit ama eğlenceli savaş ve ünite mantığı çok hoşuma gitti. Şehirler geliştirme ve haritada gerçek zamanlı oynanış vs. derken, şaka maka 75 saat gömmüşüm.

Öte yandan; kaynak dengesini kurduktan sonra, şirazenin bir kere kayması halinde bir daha toparlanmanın çok zor olması ve diplomasinin işleyişini çözmenin gereksiz zor olması (en azından benim için) gibi nedenler yüzünden, campaign'lerde çok ilerleyemeden salmak zorunda kaldım. Bunları bi' becerebilsem iyiydi ama olmadı, napalım.

Yalnız: Triumph Within Reach... Bacım, o ne harika bir OST'tur öyle? Hala dinleyince tiken tiken oluyorum.

Oynadığım iki AC oyunundan biri. Ki bana kalırsa, gemi mekanikleri ve dev açık dünyası ile oynaması hiç keyifsiz değil. Black Flag'ten olabildiğine aşırma olmasa her şeyi, belki biraz daha bile puan verirdim.

Ha ama bana kalırsa, sadece o gemi mekaniklerini oynamak isteyenler Black Flag'den ziyade Rogue'a bakmalı. Daha geniş bir açık dünya ve daha fazla toplanılası-yapılası şey ile daha çok oyalıyor sizi. Legendary Ship battle'ları da, totosu yiyenler için mevcut tabi.

Ancient Dragon ile ilgili, Steam'e "Bir DS2 Oyuncusunun Kabus Defteri" adında bir rehber yazmıştım. Geçmem 5 gün sürdü abi, 5 KOCA GÜN.

Bazı puştlukları cidden sinir bozucu olsa da... seriye girdiğim ilk oyun. Yeri bende çok ayrıdır.

Ve evet, ilk defa bir oyunu bitirmem için 6 tane save açmam gerekti. Ama dostlar: 2015'te "Souls'u yenecem ulan" diye haykıran o çocuk yılmadı.